» Prof. Ahmet Maranki’nin, domuz gribine karşı yüzlerce yıldan beri süzülüp gelen ve bağışıklık sistemini güçlendiren tavsiyeleri ;
Prof. Ahmet Maranki, domuz gribine karşı yüzlerce yıldan beri süzülüp gelen ve bağışıklık sistemini güçlendiren tavsiyelerde bulundu: “Doğal beslenir, doğal yaşarsanız, hiç hasta olmamanız mümkün. Domuz gribinden tutun da kansere kadar…” Vatan gazetesine konuşan Maranki, üç kızının da hiç hasta olmadığını belirtti ama “Allaha şükür” demeyi de ihmal etmedi.

* Hocam hedefimiz, hastalıklardan korunmak için bağışıklık sistemimizi güçlendirmek. Temel olarak ne yapmamız lazım?

En temel amaç vücutta oluşan toksinleri atmaktır. Dolayısıyla kanı temizlemektir. Bir insanın kanı temizlenirse, kanın içinde mikroplarla savaşan askerler tam olursa, o askerler bedeni korur. Yani kanınız tam olursa, içindeki muhafızlar tam olursa; ne saçınız dökülür, ne gözünüz görmemezlik yapar, ne tiroidiniz olur, ne kalbiniz tekler, hiçbir organınızda bir arıza olmaz. Eğer bunlar oluyorsa da, sebebi bağışıklık sisteminin düşmesidir.

* Öyleyse konuşmaya oradan başlayalım mı? Bağışıklık sisteminin düşmesinin sebepleri neler?

Birinci sebep, serbest radikallere maruz kalmamızdandır. Serbest radikaller, bağışıklık sistemine saldıran moleküllerdir. Antioksidanlar da bu serbest radikallerin etkilerini nötralize eden; kanser, kalp hastalıkları ve erken yaşlanmaya neden olabilecek zincir reaksiyonları engelleyen moleküllerdir. Serbest radikal oluşumuna, sigara, pestisitler, çözücüler, petrokimya ürünleri, ilaçlar, güneş ışınları, hatta yiyeceklerde bulunan bazı bileşikler neden olur. Artı aldığımız besinlerin organik olmaması, suni olması, geni değiştirilmiş olması, yanlış gübrelemelerin olması, zamanında yenmeyen meyve-sebzeler, bunlar kurutulurken veya konsantre hale getirilirken kullanılan emilgatörler nedeniyle de serbest radikaller oluşur ve bu yüzden bedenimizin bağışıklık sistemi düşer. İkincisi de elektromanyetik dalgalar; cep telefonu, bilgisayar, televizyon, uydu yansıtıcıları, evimizdeki çamaşır makinesi, buzdolabı, saç kurutma makinesi. Bütün bunlar da bağışıklık sistemimizin düşmesinde etkilidir. Mesela şimdi uçaktan indik, büyük bir basınç yedik, iki gün kendimize gelemeyiz. İşte, bütün bunların yaydığı manyetik alanlar da bedenimizdeki hücrelerimizi bloke ediyor. Demin saydığımız olumsuzluklar da hücrelerimizi bloke ediyor.

* Nasıl bloke ediyor?

Hücre, dışarıdan gelen yabancı bir maddeye karşı kendini koruyor. Hormonlu, kocaman, geni değiştirilmiş bir muz düşünün. Alıyorsunuz, yiyorsunuz bu meyveyi, hücre hemen kendini kapatıyor. Ölmemek için, yok olmamak için… O zaman da bağışıklık sisteminiz düşmüş oluyor. Artı, hem teknolojik radyasyon var, hem de topraktan ve çevreden aldığımız radyasyon var. Çernobil patlayalı kaç yıl oldu, ama hâlâ etkilerini görüyoruz. Bunun özellikle altını çizmek istiyorum, Karadeniz ve diğer yerlerdeki kanser türü hastalıklardaki artışı ve radyasyonun suyla bütün dünyamıza nasıl yayıldığını biliyoruz. Mesela Akdeniz bölgesine… Onun için biz ıhlamur içiyoruz, siyah çay içmiyoruz.

* Gerçekten çay içmiyor musunuz?

Hayır. Maalesef bazı çaylarımızda biz yine radyasyon tespit ediyoruz.

* Nasıl, ölçüm mü yapıyorsunuz?

Tabii yapıyoruz. Şu an elimizdeki teknoloji radyasyon ölçmek için müsait. Mesela, bizim Avrupa Birliği’nden onaylı, vücut tarama cihazlarımız var. Bu cihazlarımızla 36 organınızı tarayıp 36 bin detay verebiliyoruz size. Aralarında radyasyon da var. Böyle gelişmiş teknolojilerle bedeninizin bağışıklık sisteminin düşüp düşmediğini de görüntüleyebiliyoruz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan onaylı, TSE belgeli bu ürünlerin patentleri bize ait. Bu ölçümleri Kozmik Yaşam Merkezi’mizde yapıyoruz.

* Aslında bizim de bu söyleşiyi orada yapmamız gerekiyordu ama…

Tabii… Sizi oraya davet edeceğiz, göstereceğiz. Demek ki bağışıklık sistemi bir “Serbest radikal” dediğimiz dışarıdan aldığımız olumsuz etkenlerle, besinlerle, radyo dalgalarıyla, manyetik alanlarla bozuluyor; bir de olumsuz düşünceler, kötü haberlerle… Kötü düşünce ve öfke asit karbonlu hava gibidir, insanı öldürür ve zehirler.

* Yani bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için hep olumlu düşüneceğiz öyle mi?

Evet. Çekim Yasası dediğimiz bir yasa var, Yaşam Enerjisi kitabımda bunu işledim ve 400 bine yakın baskı yaptık. Kozmik bilimi anlatan, ana kitaptır bu. Sonraki bütün kitaplarımız bunun içinden birer cüz olarak çıkmıştır. Düşünce çok önemli. Güzel göreceksiniz, güzel düşüneceksiniz ve hayatınızdan lezzet alacaksınız. Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen de hayatından lezzet alır. Bunun muhalifi, insanı zehirler, köşelerini bloke eder, kapatır içine, intihara kadar götürebilir insanı. Bu çok önemli… Bunlar olmuştur, vakadır. Çekim Yasası’na göre, “Ben iyiyim” derseniz, iyi olursunuz. “Eyvah, hasta mıyım?” dediğiniz an, dışarıdaki kötü enerjiler sizin hücrelerinizi bloke etmek üzere üzerinize çullanabilir. Bunların hepsi bilimseldir. Hücreleri bloke eden, bağışıklık sistemini düşüren etkenlerin arasında hava, su ve toprak da çok önemli… Su artık 50 yıl önceki su değil. Hava 50 yıl önceki hava değil.

* Kitabınızda “Akan su için” diyorsunuz… İyi de nasıl?

Tabii, kaynaktan çıkan suyu içeceksiniz. Mutlaka su alkali olmalı. PH’sı 6-7-8 olmalı.

* İyi de içtiğimiz tüm sular plastik şişelerde satılıyor.

Asla tavsiye etmiyoruz onları. Biz sularımızı alkali yapıyoruz. Cihazlarımız var, koyuyoruz suyu, PH’ı 9’a çıkıyor. Bu aleti alacaksınız. Plastik şişelerde satılan suyun bir-iki-üç gün içinde öldürücü birtakım etkileri olduğunu sanmıyoruz. Ama çok uzun süreli güneşe maruz bırakıldığı zaman plastiğin zarar verebileceğini düşünüyoruz, araştırılması lazım diyoruz. Artı, bunun dışında hava da kirlendi. Çünkü su ve havadır esas ihtiyacımız. Bizim ayrıca hava temizleme cihazımız var; 1200 rakımlı hava veren cihazlar ürettik. Yani Maranki sadece konuşmuyor, bunun karşılığını da veriyor.

* Prof. Ahmet Rasim Küçükusta, ‘En etkili grip ilacı sarımsak’ demişti…

Kesinlikle. Sarımsak ve soğan doğal antibiyotiktir. Çok fazla tüketmek gerekir. Oysa toplum olarak ilaçlara bağımlılığımız var. Boğazlarımız biraz kızarınca veya biraz öksürünce gelişigüzel antibiyotik alıyoruz. Bu antibiyotikler de balgamı söktüremez, mikrobu vücuttan çıkaramaz. Üstelik zamanla vücutta bu ilaçlara karşı direnç gelişir. Bu yüzden doğal antibiyotikleri kullanmalıyız.

* Peki nasıl?

Elmas Maranki: Yarım litre kaynatılmış ve soğutulmuş suyun içine, kabukları soyulmuş bir baş sarımsağı ve yarım limonun kabuğunu dilim dilim doğrayıp atın. Kavanozun kapağını kapatıp karanlık bır ortamda 4 gün bekletin. Alimünyum folyoyla sararak ışık almasını engelleyebilirsiniz… Sonra içinden posasını alın. Kışa girerken ya da kış aylarında bu doğal antibiyotiği yemeklerden önce 1 yemek kaşığı tüketmenizi öneriyoruz. Dışarıdan gelen mikrop ve virüslere karşı çok etkilidir. Hiç bir yan etkisi de yoktur.

SİVİLCELERDEN NASIL KURTULURSUNUZ?

Ahmet Maranki: Sarımsağı beden temizliği için çok sık tüketmeliyiz. Çünkü bileşiminde iki kuvvetli antibiyotik maddesi, A, B, C gibi vitaminler, bol iyot ve kükürt bulunur. Sarımsağın insan sağlığına en önemli tesiri, canlılık vermesidir. Kuvvetli mikrop öldürücü özelliğiyle, vücudu çeşitli hastalıklara karşı korur. Grip, tifo, difteri gibi salgın hastalıklarda çok yararlıdır. Sarımsak ayrıca hazmı kolaylaştırır. Bağırsaklarda zararlı mikropları öldürerek, vücudun zehirlenmesini önler. Kansere karşı koruyucu özelliği vardır. Kabızlığı giderip, bağırsaklardaki çeşitli solucanları yok eder. Yüksek tansiyona şifadır. Damar sertliğini giderir, kanı sulandırır ve temizler. Sarımsak en ince damarları dahi temizler ve oralara kadar kan gitmesini sağlar. Kalp adalelerini kuvvetlendirir, kalp ağrılarını zamanla geçirir. Akciğer ve bronşları dezenfekte eder. Ateş düşürür. Ses kısıklığına uğrayanlara da sarımsak tavsiye edilir. Ama tüm bu özelliklerden faydalanmak için sarımsağı uzun süreli kullanmak gerekir. Ayrıca ergenlik sivilcelerinin üzerine sarımsak olduğu gibi sürülürse, yara izi bırakmadan sivilceleri yok eder. Ezilmiş sarımsak, lapa halinde yaraların üzerine konulursa antiseptik görevi yapar.

* Hiç yan etkisi yok mu sarımsağın?

Var. Emzikli kadınlar sarımsak yediklerinde, sütle çocuğa geçer ve çocuklarda karın ağrısı yapabilir.

* Peki ya kokusu ile nasıl başa çıkacağız?

Kokmak istemiyorsanız ezmeden yutun. Her gece yatmadan bir diş yeterli.

* Peki ya soğan?

Soğanda bol miktarda A, B ve bilhassa C vitamini, fosfor, iyot, kükürt gibi vücuda çok yararlı, besleyici maddeler, antibiyotik vazifesi gören esanslar ve hazım artırıcı maddeler bulunur. Soğuk algınlıklarına karşı bedeni korur. B vitamini yönünden zengin olduğu için de yorgunluğu giderir, bedene canlılık verir. İştah açıcı özelliği olan soğan, idrar yoluyla vücutta birikmiş su ve üreyi dışarı atar. Damar sertliğini önler, kilo verdirir, şişmanlığı önler. Böbrek taşını ve kumunu döküp, yeniden teşekkül etmesini önler. Sinirleri teskin eder, zihin yorgunluğunu, uykusuzluğu giderir. İktidarsızlığı önler, bronşları çalıştırır, öksürüğü söktürür. İçerdiği bol miktarda kükürt ve iyotla kan pisliklerini temizler. Böylece cildin taze kalmasını, sivilcelerin geçmesini, egzamaların zamanla iyileşmesini sağlar. Gıdaların bağırsaklarda kokuşup, vücudu zehirlemesini önler. Vücudu dinçleştirir. Çeşitli hastalıklar yanında kansere karşı da vücudun korunmasını sağlar. Dolama ve arpacıklarda iltihapların boşalmasına yardımcı olur. Basurun tedavisi için de bolca soğan yenmelidir.

* Peki nasıl, ne miktarda?

Elmas Maranki: Prostat iltihabı ve bağırsak kurtları için her gece 1 litre suda 1-2 soğan sabaha kadar bekletilerek, sabah aç karnına içilir.

* Soğanın yan etkisi var mı?

Bilinen ciddi bir yan etkisi yok. Ancak yemeklere katılan soğan yağda yakılmamalıdır.

» TERMAL BANYODA KALMA SÜRESİ :
Banyolara mutlaka 2 kişi girilmelidir. Her kaplıca suyunun her insana şifa getireceği fikri yanlıştır. Vücudun suya tepkimesi sonucu ani tansiyon yükselme veya düşmesi olabilir. Bu durumda hemen banyodan çıkılması gerekir. Bu gibi durumlarda banyoda bulunacak 2nci kişi fenalaşan partnerine yardımcı olur.
Banyo esnasında bunalma hissedildiği anda çıkılarak hamam içinde bir süre dinlenilerek tekrar banyoya girilmesi daha uygundur.
Yaşınıza ve sağlık durumunuza göre günde 15-20 dakikalık 3 banyo ideal olan banyo şeklidir.
Müzmin ve kronik hastalıkları olanların Kaplıca tedavisi almadan önce mutlaka bir DR. kontrolünden geçmesi en doğru olandır.

» FİZİK TEDAVİ VE KAPLICA SUYU :
Fizik tedavi modern çağın tartışılmaz bir tedavi yöntemidir. Kaplıca ise bu tedavinin tamamlayıcı yardımcı elemanıdır.
Yani insanın herhangi bir bölgesinde fizik tedavi gerektirecek bir şikâyeti varsa, en yakın sağlık kuruluşuna giderek bu rahatsızlığından kurtulabilir.
Fizik tedaviler hiçbir zaman bu rahatsızlığın kesin çözümü değildir. Tedavi sonunda Doktorumuzun tavsiye ettiği egzersizleri yapmaz, yaşam ve beslenme tarzımızı Doktor tavsiyelerine uygun olarak değiştirmezsek rahatsızlığımız kısa bir sürede tekrarlayabilir.
Eğer biz fizik tedavimizi ve kaplıca kürünü birlikte alabilirsek bu tekrarlama süresini uzatabiliriz.
Yani fizik tedavi ile birlikte yapılan kaplıca kürleri çok iyi bir destek olur ve aldığımız fizik tedavi vücuda daha yararlı hale gelir.

» KAPLICALARDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN KURALLAR
Eleman sayısının tesisin büyüklüğü ve sunulan hizmetin boyutuyla orantılı olması gerekir.

Sağlık uygulamasına öncelik verilen tüm kaplıcaların sağlıkla ilgili her türlü uygulamaları, bu alanda yetişmiş sağlık personelinin denetiminde olmalıdır. Eğitim görmemiş personelin bu uygulamaları yapması engellenmelidir.

Kaplıcalarda kullanılan her türlü havlu, peştamal gibi malzemeler klorla dezenfekte edilmeli, kaynar suda yıkanmalı, tersinden ve düz ütülenmelidir.

Kaplıca havuzlarının ve özellikle yüzülebilir büyüklükteki havuzların boşaltma ve drenaj güvenliği sağlanmalıdır. Her türlü emici boru sisteminin ağzında güvenlik ızgaraları bulunmalıdır.

Kaplıca sularına girmeden önce tüketicilerin banyo yapması veya duş alması sağlanmalıdır.

Kaplıca tesisatına ek bağlantılar ve onarımlar kaplıca tesisatının teknik planları göz önüne alınarak yetkili uzman kişilerce yapılmalıdır.

Kaplıca sularında flokülasyon, filtrasyon dezenfeksiyon aşamalarının ve kimyasal dengenin hatalı uygulanması sonucu meydana gelebilecek bulanıklık derin olmayan havuzlarda bile boğulma riskini arttırabilir.Bu amaçla kullanılan kaplıca biriminde kurtarma ve boğulmaya müdahale konusunda ilkyardım eğitimi almış elemanlar bulunmalıdır.

Kaplıcalarda tuvalet birimleri, fiziki alt yapısı, sayısı, kullanıcı kişi sayısına göre standartlara uygun olmalıdır.

» TEDAVİ SÜRESİ
Kaplıca tedavisinin önemli konularından biri de, kaplıcada kaç gün kalınacağıdır. Bu süre 21 gün olmakla birlikte halkımız genellikle kaplıca tedavisini 15 gün olarak uygular. İçme tedavisi de öteden beri 3 gün olarak yapılır. Genellikle üç haftalık ve 21 banyoluk kürlerin tedavi edici etkisi olduğu, uzmanların ortak görüşüdür. Öte yandan, özel durumları dikkate alınırsa, her kişiyi 21 gün kaplıcada tutmanın mümkün olmadığı da düşünülmelidir. Kaplıca tedavisinin çok uzun süre devam etmesi de sakıncalıdır. Hastanın alıştığı bir çevreden ayrı, disiplinli ve yorucu tedavilerle geçen bir hayat tarzı, hastalarda ruhi bunalımlar yaratabilir. Hastalar, içme ve kaplıcalara karşı bir tiksinti ve isteksizlik duymaya başlar. Önemli görülen hastalıklarda, tedavi süresini, çoğunlukla kaplıca hekimi ayarlayabilir. Her hastanın durumu değişik olduğundan, tüm hastalara aynı süre ve aynı çeşit tedavinin uygulanamayacağı açıktır. Mayıs ve Eylül ayları kaplıca için uygun zamanlardır.

Kaplıca Tedavisinde Banyoların Süresi :

Kaplıcada ilk banyonun, on dakikalık bir süreyi kapsaması genellikle kabul edilmiştir. İkinci günden itibaren bu süre arttırılır ve yarım saate kadar uzatılır görüşü ağırlıktadır.

» HASTALIKLARA GÖRE KAPLICALAR

ROMATİZMALARDA

1- İltihab” Romatizma (Artrit): Ateş, mafsallarda ağrı, şişlik, kızarıklık ve hareket güçlüğü, halsizlik, iştahsızlık şeklinde kendisini belli eder. Kalbi ve sinir sistemini etkileyen; çocuklarda ve yetişkinlerde görülen bir hastalıktır. Ateşli ve sükunetli devreleri vardır. Ateşli devrede kaplıca tedavisi yerine yatakta istirahat ve ilaç tedavisi uygulanır. İlaç tedavisi müsbet netice verip hasta ateşli devreyi atlattıktan sonra kaplıca destekleyici bir tedavi olarak tavsiye edilebilir. Bu durumda kaplıcanın şu faydaları görülecektir: *Mafsallardaki ağrılar azalır.
*Ateş ve nabız normale döner.
*Halsizlik ve iştahsızlık sona erer; hasta kendisini daha zinde hisseder. *Kansızlık ve kanda görülen romatizmal bulgular ortadan kalkar. *Yeni nöbetler engellenmiş olur.
2- Yaşlılık Romatizması (Osteoartrit) Genellikle elli yaşın üzerindeki erkeklerde görülür. Geçmişte hastalanmış veya kaza geçirmiş eklemleri tutar. Eklemler şişer ve hareket sırasında çok ağrı verir. Parmak kemiklerinin uç eklemlerine yakın yerlerde kemik büyümesi görülebilir. Ağırlık taşıyan eklemler, hareket sırasında gıcırtılı bir ses çıkarır. Hastalık ilerlemiş ise; istirahat, fizikoterapi ve ortopedik müdahaleden sonra ancak kaplıca tedavisi uygulanabilir.
3- Bir Hastalık Sonrasında Ortaya çıkan Romatizma (Romatoit Artrit)
Genellikle, yirmi-kırk yaş arası kadınlarda görülür. Sebebi tam bilinmemekle beraber, iltihabi bir kadın hastalığından sonra ortaya çıktığı için; bir çeşit bağışıklık reaksiyonu olduğu sanılmaktadır. El ve ayakların ufak eklemlerinde, altçene kemiğinin kafatasına birleştiği yerde, köprücük ve göğüs kemiği eklemlerinde ağrı ile birlikte şişlikler görülür. Hastalığın ilerlemesini beklemeden bir doktora müracaat edilirse, kaplıca tedavisi çok iyi neticeler verecektir.
4- Doku Harabiyeti ile Neticelenen Romatizmalar (Fibrozit)
Mafsal ağrıları ve tutuklukları ile birlikte; erkeklerde damar sertliği, kadınlarda şişmanlama eğilimi görülür. Eklem yerlerindeki bağ doku iltihaplanma sonucu yıkıma uğrar ve tutukluklara sebep olur. İlerlemesi halinde hastada iştahsızlık, hareketsizlik ve beslenme bozuklukları görülür. Zaman zaman vücut ateşinde yükselmeler olur. Kaplıca tedavisinin iyi neticeler verdiği gözlenmiştir.
5- Ameliyat Sonrası Ortaya çıkan Eklem Tutuklukları
çeşitli iş kazaları sırasında, hareket sistemlerinde meydana gelen kırık, çıkık ve ezilmelerin bazan ameliyatla tedavisi gerekmektedir. Ameliyat sonrasında cerrahi müdahale gören eklem yerlerinde ağrılar ortaya çıkabilir. Bu ağrılar için de kaplıca tedavisi çok iyi neticeler vermektedir. Dikkat: Kemik tümörü olduğu teşhis edilen hastalar kesinlikle kaplıcaya gidemezler. Ayrıca, romatizma ile ilgisi olmayan, mikrobik kemik ve mafsal hastalıklarında da kaplıca tedavisi uygulanmamalıdır

KARACİĞER VE SAFRAKESESİ HASTALIKLARINDA

Siroz başlangıcında, karaciğer iltihabı (hepatit) tedavisinden sonra, ailev” sarılıklarda, safra kesesi taşlarının tedavisinden sonra yeni taş teşekkülünü önlemek için kaplıca kürleri tavsiye edilmektedir. Safra kesesi tenbelliğinde, safra kesesi ameliyatlarından sonra ortaya çıkan hazımsızlıkların tedavisinde maden suları çok iyi neticeler vermektedir. Karaciğer ve safrakesesi hastalıklarında sodalı ve sulfatlı sular kullanılmaktadır. Dikkat: İlerlemiş siroz ve hepatit hastalıklarında kaplıcaya gidilmemelidir. Kanama ve akıntıyı artıracağından tehlikeli sonuçlar doğurması kuvvetle muhtemeldir.

KALP VE DAMAR HASTALIKLARINDA

Halk arasında, “tansiyonu olanlar sıcak suya girmemelidir” gibi yanlış bir inanç vardır. İster yüksek tansiyonunuz, ister düşük tansiyonunuz olsun sıcak su kaplıcalarına gönül rahatlığı ile gidebilirsiniz. Zira, sıcak maden sularının tansiyonu normal seviyeye getirici sihirli bir tesiri vardır. Kalp çarpıntısı ve asab” tansiyonu olanlar da aynı şekilde çekinmeden kaplıcadan istifade edebilirler. Damar sertliğine bağlı tansiyonlarda maden suları çok iyi netice vermekte, kalbin ve dokuların solunumunu artırarak damarları genişletmektedir. Böylece kan dolaşımını normal seviyeye getirmektedir. Dikkat: Eğer tansiyonun sebebi iç salgı bezlerindeki bir tümör ise, hastanın öncelikle ilaçla tedavisi şarttır. Tedavi iyi netice verdikten sonra, damarların bozulan dengesini düzeltmek için kaplıcaya gidilebilir. Kalp yetersizliğinden muzdarip olan hastalar ancak doktor kontrolünde kaplıcadan faydalanmalıdırlar. Toplar damar hastalıklarında kaplıcanın son derece etkili olduğu ve varis teşekkülünü önleyici bir rol oynadığı bilinmektedir. İçme şeklinde tatbik edilen sülfatlı ve bikarbonatlı maden suları böbrek rahatsızlıklarına iyi gelmekte ve vücuttan bol miktarda su atılmasını sağlamaktadır. Karbondioksitli sıcak sular, tansiyon düşürücüdür. Kan dolaşımını hızlandırır. Tuzlu ve iyotlu sıcak sular, iltihap kuruturken; radyoaktif sıcak sular da ağrı dindirici ve sinirleri teskin edici özelliğe sahiptir. Bunların ne kadar müddetle ne miktarda alınacağı mutlaka doktora danışılmalıdır.

ŞİŞMANLIK TEDAVİSİNDE

Banyo ve içme kürleri şeklinde tatbik edilen ve halk arasında “acı su” diye bilinen sülfatlı sular, vücutta depolanmış yağları yakarak fazla kiloları attırır. Böbreğin faaliyetini hızlandırarak vücuttan su ve tuzun bol miktarda boşalmasını temin eder. Ayrıca karaciğeri tembih ederek kandaki zararlı partikülleri temizler.

ŞEKER HASTALIĞINDA

Maden sularının vücuttaki inselin ifrazatını artırdığı tespit edilmiştir. İnselin ise vücudun şeker kullanmasını sağlar. Ensülinin etkisi iki yönlüdür: 1. Şekerin kandan dokulara geçiş hızını artırır. 2. Karaciğerin kana şeker verme hızını azaltır. Şeker hastaları sodalı suları, içme ve banyo kürleri olarak alır. Kükürtlü suları ise yalnız banyo şeklinde alır.

DAMLA (GUT) HASTALIĞINDA

Tıp dilinde “Mikris” adı verilen bu hastalığın belirtileri şöyle sıralanabilir: * Genellikle ayak başparmağında aniden gelen ağrı ve sancı ile kendisini belli eder. Parmaklarda parlak bir kızarıklık görülür. * Sonra el başparmakları, diğer parmaklar, diz kapakları, el bilekleri ve dirseklerde ağrı ile birlikte şişlikler başlar. * Hastada hafif ateş ve iştahsızlık görülür. * Tedavi edilmemesi halinde hastalık kronikleşir. Eklemlerde şekilsizlik ve ürik asit kristalleri birikimi olur. Eklemlerde ürik asit kristallerinin birikmesi sadece Gut hastalığında görüldüğünden “Romatizma” ile karıştırılmamalıdır. Sebebi bilinmemekle beraber aşırı beslenen kişilerde sık rastlanmaktadır. Kanı ürik asitten temi^,zlemek için, hastalığın başlangıcında, sülfatlı sular çok iyi netice vermektedir. Radyoaktif sular da mafsal ağrılarının giderilmesinde kullanılabilir. Gut hastalığı ile birlikte böbrekte taş teşekkül etmiş ise; sodalı su içmesini tavsiye edeceğiz.

BöBREK HASTALIKLARINDA

Halk arasında “acı su” tabir edilen az mineralli sülfatlı sular, böbrek rahatsızlığından muzdarip hastalara çok iyi gelmektedir. Bu suların, idrardaki albümin oranını azaltıcı ve kanda birikmiş olan zehiri vücuttan dışarı atıcı tesirleri vardır. Ayrıca böbrek taşlarını erittiği gibi, yeni taşların oluşmasını da engellemektedir. Sülfatlı sular, aç karnına, günde iki defa, bir-iki bardak içilerek alınır.

http://www.suvakfi.org.tr